Eskiden komşular arasında kumaş alışverişi yapılarak işlenen rengarenk elbiseler, kilimler, masa örtüleri vardı...
Peki neden yirmi değil de kırkyama denilmiştir?
Alevi-Bektaşi toplumunun en temel öğretisi dört kapı kırk makamdır. Kapılardan ve makamlardan oluşan öğretiye göre Kamil insana yani insan-i kamile ulaşmak amaçlanır. İyi ve erdemli insana ulaşma çabası olan bu yol sisteminde en büyük güç sabırdır. İnsanın kendi egosunu öldürüp kamil yani erdemli insana ulaşabilmek için her gün her dakika egosu ile mücadele etmesi gerekir. Dört kapıdan üçüncüsü olan Marifet kapısına girişte; “biz ölmeden ölmeye geldik” denilir. Marifet kapısının on makamını geçmeyi başaran; "Ölmeden olduk" der. Benliğin, egonun öldürüldüğü kapıdır Marifet kapısı.
Yine Alevi-Bektaşi öğretisinde Kırklar Cemi söylencesi vardır. Kırklar cemine gelenlerin bir üzüm tanesinin suyunu sıkarak kırk kişiye paylaştırmaları, bölüşmenin ve bir araya gelmenin güzellemesidir. Kırk farklılığın rengarenk bir topluluk oluşturmasını da anlatır.
Tarihçiler, kırkyamanın ilk örneğini İskitler’e kadar götürürler.M.Ö.100-M.S.100 yılları arasında bir İskit beyinin mezarından çıkan kırkyama, tarihçilere göre dünyada ilk sayılmaktadır.
Kırkyamanın Anadolu’ya gelişi ise Selçuklular zamanına rastlamaktadır. Selçuklular’da "geçme işi" olarak adlandırılır. Kumaş veya ağaç işlemeciliğinde kırkyama tekniği kullanılmıştır.
Haydari, Vefai, Babai, Hurifi, Kalenderi, Rum Abdalları, Horasan Erenleri.. Derviş ve Babalar Anadolu'ya geldiklerinde beraberlerinde kendi öğretilerini, felsefe ve yaşam alışkanlıklarını da getirmişlerdir. Bektaşilikte yaşamın her alanında farklı bir mecazi dil olduğu bilinir. Kırk gün çileye yatmak, çocuklarda veya evliliklerde kırklanmak, hakka yürüme de kırklara karışmak, kırk gün sonra sırlanmak...
Bacıyan-ı Rum yani Anadolu Bacıları diye bilinen ve Ahi teşkilatının bir yan örgütlenmesi olan tarihte ilk kadın kooperatifini bilmekteyiz. Anadolu bacıları tüm dini ve geleneksel baskılara rağmen kendi üretim atölyelerini kurmuşlardır. Bu atölyelerde üretilen mallar, kadının şeriat hükümlerine göre çalışması yasak olan bir dönemde, pazarlarda satılmıştır. İktidarın çeşitli baskı politikalarına da direnen Bacıyan-ı Rum kadınları, çok ağır bedeller ödemişlerdir. Pek çoğu öldürülmüş veya zindana atılmışlardır. Giydikleri çalışma önlüklerinin kırkyamalı olması dikkat çekicidir.(Bu konuda net bir bilgiye sahip olmasak ta, tasvir olarak çizilen resimlerindeki önlükler kırkyamayı andırmaktadır)
Osmanlı topraklarında kırkyama çeşitli zanaat alanlarında çokça kullanılmıştır..
Yine tarihte Bosna’nın Banja Luka şehri bu alandaki şöhretiyle tanınmaktaydı. Banja Luka şehri, küçük ve renkli kumaş parçalarını güneş, yıldız, çiçek gibi desenler şeklinde keserek yan yana diken ustaları ile ün salmıştır.
Kırkyamanın Avrupa'ya gelişi Haçlı savaşlarından dönen komutanların beraberlerinde getirdikleri ganimetlerden kaynaklandığı belirtiliyor.
Kırkyamanın Amerika’ya gidişi ise 18.yy’da Avrupa’dan Amerika’ya göçlerle gittiği tahmin ediliyor.
Hollandalı sömürgecilerin ve bugünde varlığını sürdüren, teknolojiyi reddeden, çok ilginç yaşam biçimi olan ( köy-komün-aile-tarikat topluluğu olarak adlandırılan) Amiş `lerin kırkyamayı Amerika`ya götürdükleri kimi kaynaklarda geçmektedir.
Bu verdiğimiz örneklerin hepsinde kırk parçanın yan yana getirilmesi veya iplik ile tek tek örülen kırk parçalı iğne oyaları ile yapılmıştır.
Her ne kadar savaş ve kıtlık dönemlerinde yoksulluktan dolayı elbiseler kırk yamalı yapılmış gibi algılansa da, tarih bize bunun farklı bir felsefesi ve apayrı bir sanat alanı olduğunu gösteriyor.
Bugün dünya genelinde Kırkyama tekniği ile üretilen ürünlerin pazarda toplam değerinin 2.7 milyar Dolar olduğu belirtilmektedir. Elbiseden, yatak örtülerine, dijital resimlerden hediyelik eşyaya kadar çok geniş bir alanda yer tutan Kırkyama bizden çok, dünyaca ünlü modacıların ve tasarımcıların ilgi alanına girmiş bulunuyor.
Kırkyama ürünlerini mağazalardan satın alarak değil, kendimiz sabır ile yaparak, hem tarihine hem de felsefesini koruyarak sahip olabiliriz. Aşk ile.
Not: Yazı bilimsel verilere dayalı kabul edilmemelidir. Yaptığım araştırma ve okumalar üzerine kaleme alınmıştır!